İslam Tarihi’nde ortaya çıkan mezheplerin nasıl ortaya çıktığını merak edenler için Alevilik’in son kırk yılda geçirdiği değişime değinerek İslam Mezhepler Tarihi’ne dair çarpıcı bir emsal sunuyor.
Yazar Taha Kılınç’ın “Nevzuhur bir din” başlıklı köşe yazısından çarpıcı noktalar:
- Özellikle son 40 yıldır, Alevîlik, İslâm’ın bir yorumu veya İslâm dairesi içinde kendine has bir yol değil, tamamen İslâm’ın dışında, nevzuhur bir din biçiminde yeniden kurgulandı, kurgulanıyor.
- İslâm’ın temel emir ve yasaklarının hepsine birer alternatifin bulunduğu; namazsız, oruçsuz (farz olan Ramazan orucunu kastediyorum), hacsız, tesettürsüz, camisiz bir din bu.
- Kendi ritüelleri, kendi tapınma biçimleri, kendi ibadet mekânları, kendi sembolleri ve kendi alternatif tarihi var.
- Mesela şöyle bir tanımla karşılaşmanız işten bile değil: “Alevîler, İslâm’ı olduğu gibi kabul edip Araplaşmadılar. İslâm’ı Göktanrı inancı, hümanizm ve Şamanizm’le harmanlayıp yumuşattılar. Aslında Alevîlik, tüm bu dinlerden önce bile farklı isimlerde var olan bir doğa felsefesidir. Tanrısı, doğa ve evrendir.” Adını Hz. Ali’den alan bir inanç övülürken, Araplaşmadığının altı çiziliyor. Şaka gibi, ama değil.
- Gayet mantıklı biçimde “Siyasal Alevî” ve “Siyasal Alevici” olarak da tanımlanan -çünkü İslâm düşmanlıklarına Alevîliği perde yaparak kendi hegemonyalarını korumak derdindeler- söz konusu güruh, yine tamamen Müslüman düşmanlığı sebebiyle, kendilerine Suriye Nusayrîlerini de kardeş belliyor.
- Oysa bildiğimiz ve anladığımız anlamıyla klâsik Anadolu Alevîliği, Nusayrîlik’ten tamamen bağımsız bir felsefe. Nusayrîlik, Hz. Ali’ye uluhiyyet atfeden, reenkarnasyonu kabul eden, bâtınî yorumlarla kendine has bir kutsal telakkisi üreten, aile içi evlilikleri bile meşru görecek kadar uç, İslâm’ın tamamen dışında bir itikat sistemi.
- Esed, Lübnanlı Şiî din adamı Mûsa Sadr’a başvurarak, Nusayrîliğin “meşru bir Şiî mezhebi” olduğu yönünde fetva aldı. O tarihe kadar, Şia’nın ana akımı, Nusayrîleri “kâfir” olarak görüyordu.
- Hâfız Esed ve oğlu Beşşâr, Nusayrîliklerini gizleme adına bayram namazı türünden gösterileri hiç kaçırmadılar. Yanlarına aldıkları din adamlarıyla basına boy boy poz verdiler. Resmî adı “İslâm Cumhuriyeti” olan İran, bu rejimi son dakikaya kadar desteklerken, Baasçıların itikadî taraflarını ve Suriye’nin manevî ve tarihî bünyesinde meydana gelen korkunç hasarı asla önemsemedi.
- Siyonist Yahudiler, Siyasal Alevîciler, müfrit Şiîler, PKK sempatizanları ve LGBT borazanları, ortak noktalarda buluşuyor. Sloganlarına kulak verin: Her zaman mağdur ve mazlumlar. Sürekli eziliyor ve horlanıyorlar. Herkes onları yok etmeye odaklanmış. Hep kendileri haklı. Bu acıklı söylemlerine rağmen, ellerine güç ve imkân geçtiğinde, ne kadar gaddar, bencil ve vicdansız oldukları da sayısız tecrübeyle sabit.
Yorum Yap