14 Nisan 1969’da Suudi Arabistan’ın Arar şehrinde dünyaya gelen komutan Hattab, mütedeyyin bir ailede büyüdü. Babası Suudi Arabistan’lı, annesi ise Suriye asıllıdır. Anne tarafından ailesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının ardından Suriye’ye göç eden Türk kökenli bir geçmişe sahipti.
Çocukluk yıllarında hem İslami hem de dünyevi ilimler alanında eğitim alan Hattab, gezmeyi sever, avcılık ile ilgilenirdi.
İlkokul eğitimine Arar’da başlayan Hattab, üçüncü sınıfa kadar burada okuduktan sonra ailesinin Hobar şehrine taşınmasıyla eğitimine bu bölgede devam etti. Derslerinde gösterdiği üstün başarı sayesinde, Suudi Arabistan’ın en önemli enerji şirketlerinden biri olan Aramco’nun üniversite hazırlık programına seçildi.
Gençlik yıllarında dünya genelinde yaşanan gelişmeler, özellikle de İslam dünyasında cereyan eden olaylar, Hattab’ın dikkatini çekmeye başladı. Filistin’deki intifada hareketi ve Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı direniş, onun üzerinde derin bir etki bıraktı.
Bu süreçte, Afganistan’daki Arap mücahitler arasında öne çıkan isimlerden biri olan Abdullah Azzam, Hattab’ın ilgisini daha da pekiştiren önemli bir figür haline geldi. Onun fikirlerinden etkilenen Hattab, 1988 yılında Afganistan’a gitmeye karar verdi ve Sovyetler Birliği’ne karşı sürdürülen mücadelede yer almak üzere bölgeye doğru yola çıktı.
1988 yılının Mayıs ayında Afganistan’a adım atan Hattab, burada geçirdiği iki ayın ardından kısa bir süreliğine Suudi Arabistan’a döndü. Hac vazifesini yerine getirdikten sonra tekrar Afganistan’a geçti ve bir daha ülkesine geri dönmedi.
Afganistan’da bulunduğu süre boyunca, Usame bin Ladin başta olmak üzere pek çok Arap mücahitle bağlantılar kurdu. Bu süreçte, Arap mücahitlere ait kamplarda eğitim aldı ve zamanla kendi grubunu oluşturma yoluna gitti.
Hattab, Afganistan’a vardığında Sovyetler Birliği’ne karşı savaşın sonuna gelinmişti. Ancak doğu bölgesinde hâlâ devam eden çatışmalara katıldı. 1989’da Sovyetler Afganistan’dan çekildiğinde, yerel gruplar arasında iç savaş patlak verdi. Arap mücahitler ise uzun vadeli yapılanmalar kurmaya ve eğitim kamplarını genişletmeye odaklandı.
Hattab da bu süreçte kendi grubunu oluşturma ve bağımsız hareket etme yoluna girdi. Hattab, Tacikistan sınırında ve Afganistan’ın dağlık bölgelerinde bir süre daha savaşmaya devam etti. Ancak ülkedeki çatışmaların durulması ve çabalarının istenilen sonucu vermemesi üzerine, 1995 yılında buradaki faaliyetlerini sonlandırdı.
Tacikistan’daki çatışmalardan birinde, el yapımı bir bombayı kullanırken meydana gelen patlama sonucu sağ elinin iki parmağını kaybetti. Bu yaralanma, ilerleyen yıllarda onun fiziksel izlerinden biri olarak kaldı. Tacikistan’daki iç savaş sürecinde kendisine gelen teklif üzerine hareket eden Hattab, bir müddet Tacikistan’da kaldıktan sonra Çeçinistan’a geçti.
Tacikistan’ın ardından Afganistan’a yeniden geri dönen Hattab, burada Kafkaslarda Rusya’ya karşı süren savaşa dair bilgi sahibi oldu. Bölgeye dair ciddi bir bilgiye sahip olmayan Hattab, Çeçenistan’daki mücadelenin İslami bir yapıya sahip olduğunu görmesi üzerine, 1995 yılında grubunun bir kısmıyla, birkaç hafta kalmak ve durumu yakından tahlil etmek üzere Çeçenistan’a gitme kararı aldı.
Burada bölge halkıyla ve liderlerle birçok görüşme yapan Hattab, elindeki kamerası sebebiyle bir gazeteci olarak algılandı. Çeçen direnişinin önde gelen liderlerinden Şamil Basayev ile tanıştı ve hayatının sonuna dek sürecek yakın bir ilişki kurdu.
Hattab, ilk olarak Arap, Dağıstanlı ve Çeçen mücahitten oluşan küçük gruplar kurarak bölgedeki faaliyetlerine başladı. Zamanla askeri kapasitesini artırarak eğitim ve operasyonel becerilerini geliştirdi. Bunun yanı sıra, İslami ilimler ve medya alanında da örgütlenerek savaşın propagandasını yapacak yapılar oluşturdu.
Gerçekleştirdiği saldırı ve eğitimleri kayıt altına alarak yayımlayan Hattab, özellikle Çeçenistan savaşında büyük bir etki yarattı. Onun liderliğinde hareket eden Arap ve Çeçen mücahitler, Rus birliklerine karşı ses getiren çok sayıda saldırı düzenledi.
Birinci Çeçen Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte, Rus ordusu Çeçenistan’dan çekilmek zorunda kaldı. Çeçen hükümeti, gösterdiği cesaret ve katkılarından dolayı Hattab’a cesaret madalyası verdi ve kendisini tümgeneral rütbesiyle onurlandırdı.
Rusların çekilmesinin ardından, Hattab bölgedeki varlığını güçlendirmeye yöneldi. Bu süreçte Usame bin Ladin gibi isimlerle irtibatını sürdürdü. 1990’lı yıllarda ortaya çıkan birçok Arap mücahit grubu farklı stratejiler benimserken, Ladin küresel çapta ABD’ye karşı bir savaş yürütmeyi hedefliyordu. Hattab ise daha çok Kafkasya ve Orta Asya’da Rus etkisini kırarak bölgesel bir cihat yapılanması oluşturma amacındaydı.
Hattab, ilerleyen yıllarda Çeçen lider Şamil Basayev ile birlikte faaliyetlerine devam etti. İkinci Çeçen Savaşı’nın patlak vermesiyle, Rus ordusuna karşı gerilla taktikleriyle saldırılar düzenledi. Bu operasyonlardaki başarısı, Rusya’nın onu ortadan kaldırma isteğini daha da artırdı.
Uzun süren bir planlamanın ardından, Rus istihbaratı Hattab’a yönelik suikast operasyonunu devreye soktu. Ailesinden geldiği iddia edilen bir kişi aracılığıyla kendisine iletilen zehirli bir mektubu açan Hattab, bu suikast sonucu şehit oldu.
Yorum Yap