Geçtiğimiz yıl Kasım ayında Gazze’deki soykırım ve katliama dikkat çekmek amacıyla Tekirdağ’da “Gazze Ölüyor” temalı stand açan Filistin Gönülüllüleri Murat Gürsoy, İlker Tırpan ve Mehmet Sayın, hiçbir somut suçlama olmaksızın tam 6 aydır cezaevinde tutuluyor. Üstelik dosyalarına henüz bir iddianame bile hazırlanmış değil.
Dosya avukatı Mustafa Kocamanbaş, yaşanan sürecin tamamen hukuksuz olduğuna dikkat çekerek şu açıklamalarda bulundu:
“Tekirdağ ilinde Gazze standı açtıkları için müvekkillerim Murat Gürsoy, İlker Tırpan ve Mehmet Sayın gözaltına alınıp tutuklandılar. Yaklaşık altı aydır cezaevinde olmalarına rağmen dosya hakkında henüz iddianame düzenlenmiş değil. Bu hafta savcılıkla yaptığımız görüşmede müvekkillerime isnat edilen suçlamaların; Gazze ve Filistin konulu bir stant açmak, AVM Meydanı’nda ve Köklü Değişim Dergisi kapsamında yapılan sohbetlere katılmak olduğu öğrenildi.”
Kocamanbaş, tutuklamalara gerekçe olarak Hizb-ut Tahrir ile faaliyet yürütme suçlamasının gösterildiğini, ancak Anayasa Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir hakkında verdiği hak ihlali kararlarının nöbetçi hâkimliğe yapılan itirazlara rağmen dikkate alınmadığını vurguladı.
“Mevcut durumda uzun tutukluluk süresi, dosyadaki delillerle birlikte değerlendirildiğinde, tutukluluğun artık açıkça haksızlığa dönüştüğü ortadadır. Müvekkillerimin serbest bırakılmaları gerekmektedir.” dedi.
Suçları Ne? Gazze’ye Destek Olmak mı?
Gözaltı gerekçeleri arasında sadece Gazze standı açmak ve Köklü Değişim Dergisi kapsamında yapılan sohbet programlarına katılmak yer alıyor. Ne bir şiddet eylemi, ne yasadışı bir çağrı, ne de somut bir suçlama… Buna rağmen gençler aylarca özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor. Hukukçular, sürecin keyfi yürütüldüğünü ve yargının siyasi saiklerle hareket ettiğini dile getiriyor.
Anayasa Mahkemesi’nin Hizbu’t Tahrir hakkındaki kararı
AYM’den Emsal Karar: Hizb-ut Tahrir Yargılamalarında Hak İhlali
Anayasa Mahkemesi (AYM), Hizb-ut Tahrir üyeliğinden ceza alan Yılmaz Çelik’in başvurusunu haklı bularak, yargılamalarda ağır hak ihlalleri yaşandığına hükmetti. AYM, mahkemelerin örgütü “terör” olarak nitelendirmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu vurguladı.
AYM: “Şablon Kararlar, Şiddet Delili Yok”
Yılmaz Çelik’e Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iki farklı dosyada Hizb-ut Tahrir’e üye olmak suçlamasıyla toplam 15 yıl ceza verilmişti. Çelik, 12 Ağustos 2014’te AYM’ye bireysel başvuru yaptı. Anayasa Mahkemesi, 19 Temmuz 2018 tarihinde başvuruyu karara bağlayarak, her iki davada da yargılama hatası ve hak ihlali olduğunu belirtti.
AYM, 26 Ekim 2018’de Resmî Gazete’de yayımlanan gerekçeli kararında şu tespitleri yaptı:
- İlk derece mahkemeler ve Yargıtay, Hizb-ut Tahrir hakkında hiçbir somut değerlendirme yapmadan şablon cümlelerle cezalandırma yoluna gitti.
- Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından AYM’ye sunulan bilgi notunda, Hizb-ut Tahrir’in Türkiye’de faaliyet gösterdiği 1967’den 2017’ye kadar herhangi bir şiddet eylemine başvurmadığı açıkça belirtildi.
- Yargıtay’ın 2004 tarihli içtihadı, kararların dayanağı olarak gösterildi ancak AYM bu içtihadın “kanuni gerekçeden yoksun” olduğuna hükmetti.
AYM’den Açık Uyarı: “Terör Nitelemesi İçin Şiddet Şarttır”
Anayasa Mahkemesi, kararının 35. maddesinde yargı mercilerine adeta hukuk dersi vererek şu ifadelere yer verdi:
“Bir örgütün terör örgütü olup olmadığının değerlendirilmesinde temel kriter; ifade ettikleri fikirler değil, bu fikirleri gerçekleştirmek için şiddet yöntemlerine başvurup başvurmadıklarıdır. Mahkemelerden beklenti, sanığın örgütle ilişkisinin ve örgütün niteliğinin ikna edici biçimde ortaya konulmasıdır.”
Yargının İmtihanı: Hukuk Mu, Ezber Mi?
Bu karar, Türkiye’de Hizb-ut Tahrir’e yönelik yürütülen yüzlerce soruşturma ve yargılama sürecine emsal teşkil ediyor. Ancak AYM kararlarına rağmen birçok mahkemenin hâlâ aynı içtihada dayanarak ceza vermeye devam etmesi, yargıdaki ideolojik ezberleri ve çifte standardı gözler önüne seriyor.
Yorum Yap