Medine’de kurulan İslam Devleti’nin siyasi sembolü olan hilafet makamı, 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan teklifin kabul edilmesiyle kaldırıldı.
Millet kandırıldı
Hilafet makamının kaldırılmasına dair sunulan kanun teklifinin ilk maddesine göre, “Halife hal’edilmiştir. Hilâfet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilâfet makamı mülgadır.” denilerek hilafet makamının yeni kurulan rejimde mana ve mefhum olarak yer ettiği ifade edildi. Böylelikle gelecek muhtemel tepkilerin önü kesilmeye çalışıldı. Oturuma katılan 158 üyenin 157’sinin oyuyla kabul edilen teklife; tek ret oyu Gümüşhane mebusu Zeki Bey tarafından verilmiştir.
İsmet Paşa (İnönü), hilafet makamının kaldırılması tartışmalarına dair yaptığı bir açıklamada, “Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde makam-ı hilâfet mevcud olmamakla diyanet-i İslamiyyenin icrasında bütün ahkâm ve muamelat tamam olacaktır; hiçbir eksik bulunmayacaktır.” demesine rağmen kısa süre sonra başta İslam’ın emri olan tesettür olmak üzere kılık kıyafet, eğitim, iktisad ve daha pek çok alanda İslam ile uyuşmayan, İslam’a aykırı kanunlar çıkarılarak uygulama konuldu.
“Cumhuriyetin erken döneminde İslam’a indirilmiş darbelerin en etkili olanıydı”
Tarihçi-yazar Said Alpsoy, hilafetin kaldırılışının cumhuriyetin erken döneminin İslam’a karşı en etkili adımlardan biri olduğunu ifade eden Alpsoy, bu durumun ilk ama son olmadığını ardı ardına İslam’a karşı farklı adımlar atıldığını belirtti. Hilafetin kaldırılmasını İslam’ın ortadan kaldırılmasına bir araç olarak değerlendiren tarihçi-yazar, Devletin kendi yayınladığı resmi belgeye dayanarak, “Bir hafta zarfında memleket müthiş bir inkılâba şahit olmuş bulunuyordu. Din namına ne kadar müessese varsa hepsi bu bir haftalık zamanda yıkılmıştı.” asıl hedefin İslam’ın kendisi olduğunu vurglamaktadır.
Mustafa Kemal’in üç farklı açıklaması
Hilafetin kaldırılışının mimarı Mustafa Kemal, 1919 yılında Erzurum Kongresi açılış konuşmasında, “En son duam şudur ki, istekleri gerçekleştiren Büyük Allah, sevdiği Hz. Muhammed hürmetine bu kutsal vatanın sahibi ve savunucusu, kıyamete kadar Hz. Muhammed’in dinin en sadık koruyucusu olan necip milletimiz ile saltanat ve yüce hilâfeti korusun ve mukaddesatımızı düşünmekle sorumlu olan heyetimizi başarılı kılsın! Amin.” diyerek hilafet ve saltanat için niyazda bulunmuştur.
Hilafete dair bir diğer açıklaması olan 24 Nisan 1920 tarihli meclis konuşmasında, “Çalışmalarımızın birinci amacı ise, Saltanat ve Hilâfet makamlarının ayrılmasını amaçlayan düşmanlarımıza Milli İrade’nin buna uygun olmadığını göstermek ve bu kutsal makamı yabancı esaretinden kurtararak ulü’l-emrin (Padişah) yetkisini düşmanın tehdit ve zorlamasından serbest
kılmaktır.” diyerek Hilafet ve Saltanat’ı birbirinden ayırmak isteyen düşmanlara karşı olduğunu ifade etmiştir.
Diğer açıklamarının aksine 1923-194 tarihleri arasında farklı ortamlarda yaptığı konuşamalarda ise, “Hilafet milletimize baş belasıdır. (…) Hilafet hiçbir şey kazandırmamıştır. Birçok musibetler getirmiştir.” Kısa süre içerisinde hilafetle alakalı birçok kez farklı açıklamalarda bulunarak fikir değiştiren Kemal Paşa hilafetin geçmişin bir rüyası olduğunu ifade ederek “Hilâfet, geçmişin bir rüyası olup zamanımızda gereği yoktur.” demiştir.
Yorum Yap